Aoc etiketi 1920’li ve 1930’lu yıllarda Fransa’da yaratılan ve belirli bir coğrafi bölgeyle tanımlanan yiyecek ve şarapları tanımlamak ve düzenlemek amacıyla yaratılmıştır. Fransa’nın en iyi ve en tanınmış ürünlerinin birçoğu bu etikete sahiptir. Tüm Aoc etiketleri bir yiyecek ya da şarabın üretilmesi gereken bölgeyi ve üretim kaynak ve yöntemlerini tanımlar. Amaç sahteciliği azaltmak ve kalite standartlarını korumaktadır.
Ülkemizde böyle bir etiket olsa fırın kebabı için Denizli’yi tescilleyebiliriz. Üretim ve yöntemlerini tanımlamak içinde Halil Ustayı adres gösterebiliriz.
Bunun ana nedeni de geleneği koruma işini en iyi şekilde sürdürmesi ve mesleğini adeta ibadet gibi yerine getirmesi aslında.
Halil Usta rahmetli olmuş. İşleri oğlu, kardeşi ve ustası devam ettiriyor. Fırın kebabı yapılıyor. Serinhisar’dan temin edilen kuzu eti kullanılıyor.
6-7 aylık kuzu tercih ediliyor. Sabah 7 itibari ile fırın yanıyor. Yaklaşık 500 derecede ısınıyor.
Etler on parça halinde bölünüyor. But harici tüm kısımlar kullanılıyor. Kürek, kaburga ve ön kol parçalarının aralarına kuzunun kuyruğundan parçalar konuyor. Herhangi bir terbiye işlemi bulunmuyor.
Paslanmaz demir şişler ile iki tarafından karşılamalı olarak şişleniyor. Fırının sol tarafında yanan ateşle sağ tarafındaki parça etler arasında boşluğa çeneleri fırının iç duvarlarına değecek şekilde dizilmiş kuzu kelleleri diziliyor. Daha sonra fırına sürülüyor. Isı değeri sebebi ile sakız odunu kullanılıyor.
Etin kalından inceye doğru pişirimi sağlanıyor. Etin kalınlığına göre pişirim süresi ayarlanıyor.Bu şekilde dengeli bir pişirim ortaya çıkıyor.
3.5 saate yakın sürede pişirim yapılıyor.6-7 saate yakın etler fırında kalıyor. Öncelikli pişen kaburgası müşteriye sunuluyor.
Bu şaheser gibi yemek; Adana’da kebabın yanında görmeye alışık olduğumuz pide ile servis ediliyor. Yemeği elinizle yiyorsunuz. Dikkat edin bu harika lezzetin yarattığı şehvetle o da aradan kaynamasın!
Yanında sadece domates ve soğan veriliyor .
Doğal beslendiği net bir şekilde anlaşılan yağlı, sulu ve yumuşacık eti hakikaten muazzam. Sadece bu lezzet için bile Denizli’ye gelinir.
Bu minvalde aslında bir husustan bahsetmek istiyorum.
Bol keseden serpiştirilen Michelin Yıldızları ülkemizde de standardı ambiyans ve servis ayakları üzerine oturttu. Esas gaye lezzet olması gerekirken genel anlamda maalesef ikinci planda kaldı. Bu durum öncelikleri değiştirdi. Fakat ambiyans bir şekilde sağlansa bile servis işinin profesyonel olarak oturmadığı birçok yer görebiliyoruz. Bizim gibi geleneksel yönleri ağır basan toplumlarda çekirdekten bir garson ve ekip oluşturmak daha isabetli görünüyor. Mesela Halil Usta’da harika bir garson genç bir arkadaşa denk geldim. Böyle bir yerde çalıştığı için gözleri bu kadar gülen aynı zamanda işini seven kişileri değerlendirmekte işletmenin ana sorumluluk alanına dahil. Halil Usta’da işletme olarak bu sorumluluğun son derece farkında.
Tepeden tırnağa samimi, güler yüzlü çalışanlara sahipler.
”Artık gerçekten basit değiliz. Artık basit şartlarda veya yerlerde yaşamıyoruz. Hayat artık daha karmaşık bir mücadeledir. Basit olmak yiğitliktir. Basit olmayı istemek bile cesarettir. Sadeliğin ne anlama geldiğini anlamak bile manevi birşeydir”der F.L.Wright.
Basit olmayı mükemmel bir şekilde sunan işletmelere örnek nitelikte bir işletme Halil Usta.Umarım hep böyle devam eder.
Fiyatlar bu düzeyde bir et kalitesine göre makul.
Afiyet olsun
This entry was posted in Uncategorized