”Jung’u diğer meslektaşlarından ayıran en önemli ayrım , onun ruhun derinliğine inerken kullandığı yoldu. O ,şifayı sembollerin ,figürlerin ,mitlerin , ilkel insanın ritüellerinin saklandığı ”başka” bir dünyadan bulup çıkarmanın peşine düşmüştü. Bu yer bazen Uzakdoğu öğretileriydi, bazen Hristiyanlık öncesi dönemler, bazen de simyaydı. Uzun yıllar ilkel insanları izlemişti, 1921 yılında Kuzey Afrika’da kalmış ,Arizona ve New Mexico’da Pueblo yerlileri ile yaşamıştı. Yine 1926’da Afrika ve Kenya’da Elgon Dağı eteklerindeki yerlilerle birlikteydi.Çin felsefesi üzerine çalışan R.Wilhelm , Hint bilimci Zimmer, Macar mitoloji uzmanı Karl Kerenyi ile birlikte yıllarca çalışmış ve üretmişti. İnsan ruhunu keşfetme yolculuğunda psikoloji , psikiyatri ve tıp bilgisine ek olarak yıllarca pek çok disipline dair derin okumalar ve incelemeler yaptı. Simya ,astroloji ,parapsikoloji, mitoloji , felsefe , dinler tarihi ,Kabala ve fizik bunlardan bazılarıydı. Aynı zamanda yetkin bir dilbilimciydi. Yaklaşık 6 dili konuşabiliyordu. Her kültür ve dünyadan insanla sohbet ederdi. Her şeye yönelik canlı bir ilgisi , meraklı bir doğası vardı ve ölene dek yazmayı bırakmayacak kadar üretken biriydi. Kuralları yıkmaktan korkmazdı , herkesi karşısına alacak kadar cesurdu. Yol nereden geçerse geçsin tek derdi vardı: Yaşamı daha sağlıklı , anlamlı ve mutlu bir hale getirmek. Bunun da yolu tüm kıyafetlerden soyunarak kişinin kendini bulması , ruhunu keşfetmesi ve bütünleşmesi yani bireyleşmesiydi.” şeklinde aktarıyor Özlem Küskü’nün Jung’u anlattığı kitabından.
Aslında kişinin kendisini bulması ve bütünleşmesi yani bireyleşmesi sadece insana özgü değil aynı zamanda onların oluşturduğu işletmeler içinde geçerli olgu sanki.
Fauna, İbrahim Tuna ve ekibi sayesinde İstanbul’un kalabalığında kendi bireyselleşmesini; lezzet ruhunun en derinliklerine inerek hazırladıkları tabaklarda gerçekleştirmiş.
Kapıdan içeri ilk adımınızı attığınızda havada asılı kalmış lezzetlerin kokusunu alıyorsunuz. Ama şunu en başından belirtmem gerekir ki mutluluğun devamı sabrı ve zamanı olanlara sunuluyor bu işletmede…
Önden siparişini verdiğimiz Karayaka Kuzu İncikli makarna basit gibi algılanabilecek olsa da muazzam bir tabak. Kemik suyunda çevrilen makarnanın üzerinde ağır ağır pişirilen ve fırınlanan kuzu incik var. Bir kere son derece yalın. Makarna irmik ve yumurta ile yapılıyor. Malzeme kalitesi çok iyi.Apayrı bir lezzeti var.
Diriliği beni ayrıca memnun etti. Kuzu incik pişirilme süresi öyle iyi ayarlanmış ki makarna ile kuzu inciğinin birbirlerini tamamlamaları ideal bir evliliğin nasıl olması gerektiğini kanıtlar nitelikte adeta.
Damağımızda bıraktığı saygıdeğer tadın yoğunluğu ve etin yumuşaklığı daha fazla söze gerek bırakmıyor.
Çok uzun süredir hakikisini ve iyisini bulamadığım su böreğini Fauna’da bulmak gurbetten dönen eski bir dost ile karşılaşmaya benzedi o anda. Kucaklaştık ve hasret giderdik bir masada.
Su böreğinde un kullanılmıyor.İrmik ve yumurta. Peynir olarak koyun peyniri tercih ediliyor. İç harcında maydanoz da bulunuyor. Her katında kaliteli bir tereyağı var. Gözleriniz dolabilir…Enfes.
Yoğun tabaklar üzerine hafif bir tatlı daha uygun.
Maylobi bunlardan birisi. Süt, beyaz çikolata ve vanilya çubuğu ile yapılmış. Bir çeşit muhallebi. Tadı damakta ve hafızada kalan hoş bir tatlı.
Bitter çikolata bulaşan;bitter çikolata ve süt ile yapılıyor.Son derece yalın ve keyif veren bir tatlı. İyi bir tamamlayıcı.
Bahsettiğim tatların yanında menüsünde makarna, ravioli ve mevsimine göre çorba ve sorbe çeşitleri de bulunmakta.
İbrahim Bey asil düşüncelerini sofralarında sunmayı tercih ettiği için şanslıyız. Fauna bir rozet gibi ülkemizi her platformda temsil edebilir.
Rezervasyon bir hafta önceden yapılıyor.
Afiyet olsun
This entry was posted in Uncategorized