John Nash’in biyografisini konu alan A Beatiful Mind adlı filmin bir sahnesi izleyenlerin aklındadır.Bazı matematikçi arkadaşları ile beraber Nash barda otururken dört esmer ve bir seksi sarışın içeri girer.İçeri giren hatunlara hayran kalan Nash ve arkadaşları sarışın hatun için yarışmaya karar verirler. Nash itiraz eder , nedeni ise herkesin aynı kadına yönelmesi halinde sonunda yalnızca birbirlerini engeleyeceklerini düşünmesidir. İşin kötü tarafı diğer kadınları da kızdıracak olmalarıdır. Herkesin başarılı olmasının tek yolu sarışın kadından vazgeçip esmerlere oynamaktır. Filmin bu bölümü Nash’in oyun teorisine en önemli katkı olan Nash Dengesi’ni dramatize etmektedir. J.Nash rekabet içeren her durumda ,ister savaş ,ister satranç ,ister bir barda kızı tavlamak olsun , katılımcıların rasyonel devranmaları ve rakiplerinin de rasyonel olduğunu bilmeleri halinde yalnızca bir optimal strateji olduğunu kanıtlamıştır. Bu teori Nash’e Nobel ödülü kazandırmış ve gerek oyunlardaki , gerekse gerçek dünyadaki rekabet anlayışımızı dönüştürmüştür. Sözkonusu yaklaşımın tek sorunu ,insanoğlunun rasyonel olmamasıdır.
Evet insanoğlu rasyonel değildir Covel’in de aktardığı üzere. Kimi restoranlar ise rasyonelliği ilke edinir. Bu kimliği ile varoluşuna sadık bir şekilde hayatını sürdürür.
Geleneksel Fransa mutfağı karakterini sürdüren, soyu tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan Le Quincy adlı bistro rasyonelliğini korumayı başaran tip işletmelerden.
Bundan 100 sene öncesine gitsek , Le Quincy’de bir akşam yemeği için rezervasyon yapıyor olsak bugün karşılaşacağınız tabloya benzer birçok şey bulabilirsiniz.
Hoş bir atmosferi var.
Çalışanların şık giyim kuşamı, tavrı , yemek pişirme usulü…
Akşam 20:00 civarı dolmaya başlıyor işletme. En erken gelen müşterileriz.
Başlangıç olarak ev yapımı soğuk terin yanında sarımsaklı lahana ve kabak ile hazırlanan salatası ile sunuluyor. Güçlü bir tat. Terrin baskınlığını dengelemek için sarımsaklı lahana oldukça ideal.
Ana yemek olarak dana kuyruk sokumu ve ev yapımı cassoulet sipariş ediyoruz. Yanında da Philippe Portier Quincy. Orta gövdeli, dengeli ve tabaklarımızı destekler nitelikte keyif veren bir kırmızı.
5 saat civarı pişirilen kuyruk sokumu kerevizli patates püresi ile servis ediliyor. Dana kuyruk sokumu ile sosun oluşturduğu doku olağanüstü. Ağırlık hissi yok. Et yumuşaklığının yanı sıra ağzınızda adeta erimesi muazzam. Kerevizli patates püresi enfes. Yemek içerisinde tüm malzemelerin uyumu ders konusu. Geri planda yılların verdiği tecrübenin ve geleneksel reçeteye sadık kalmanın verdiği etkiyi unutmamak gerekiyor.
Ev yapımı cassoulet(Fransızların güveçte kuru fasülyesi denilebilir)içerisinde kullanılan fasulye yumuşaklığı ve sululuğu dengeli. Kullanılan et ve sosis ile harika bir kıvam yakalanmış. Fransız bagetini banarak dimağınızı açabilirsiniz.
”Benim için güzellik fiziksel bir duygu,tüm vücudunuzla hissetiğimiz bir şeydir.Bu yargılamanın sonucu değildir.Biz buna kurallarla ulaşmıyoruz. Güzelliği ya hissediyoruz ya da hissetmiyoruz”diyor J.L.Borges.
Le Quincy’de güzelliği hem damakta, hem görsel açıdan , hem de işine duyulan saygının yansıması anlamında sonuna kadar hissedebiliyorsunuz.
Rezervasyon gerekiyor.
Fiyatlar bu düzeyde bir restoran için kabul edilebilir seviyede
Afiyet olsun.
Adres:28 Av.Ledru Rollin 75012-Paris